Uzman Görüşü ve Bilirkişi Raporu’nun Çelişmesi Haline İlişkin Yargıtay’ın Görüşü
Kısaca “Uzman Görüşü”
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile hukukumuza giriş yapan Uzman Görüşü müessesesi, geçen süre boyunca yargı sistemimizde uyuşmazlık taraflarınca sıkça başvurulan bir yöntem oldu. Anglo-Sakson Hukukundaki “taraf bilirkişisi” veya “uzman tanık” kurumunun hukuk sistemimizdeki yansıması olan uzman görüşü, HMK’nın 293. maddesinde şöyle tanımlanır:
- Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.
- Hakim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir. Uzman kişinin çağrıldığı duruşmada hakim ve taraflar gerekli soruları sorabilir.
- Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz.
Bu konuda daha detaylı bilgi için, daha önce yazmış olduğumuz “Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu Müesseselerinden Uzman Görüşü”[1] isimli makalemize göz gezdirilebilir.
Taraflar; yargılama sürecinde, iddialarını veya savunmalarını desteklemek maksadıyla, uyuşmazlık konusunu oluşturan olay veya hukuki mesele ile ilgili konunun uzmanından bir görüş alarak mahkemeye sunarlar. Uzman görüşü kimi zaman henüz dilekçeler teatisi aşamasında, kimi zaman ise tahkikat aşamasında, özellikle dosyada bilirkişi incelemesi yapıldıktan sonra bilirkişi raporu aleyhine tespit ve yorumlar içeren taraflarca sunulur.
Bilindiği gibi, HMK’nın 266. maddesi uyarınca mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, dosyada bilirkişi incelemesi yapılmasına ve inceleme konusu hakkında bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir.
Yargılama sürecinde dosyaya sunulan uzman görüşü, haliyle, ağırlıklı olarak görüşü sunan tarafı destekleyici mahiyette olmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da, taraflardan biri tarafından sunulan uzman görüşü ile dosyada mübrez bilirkişi raporu zıt görüşler içerebilir ve hatta tamamen birbiriyle çelişir görüşleri içeriyor olabilir. İşte bu aşamada tahkikata son verilip mahkemece oluşan kanaate göre karar verilip verilmeyeceği veya yeni bir bilirkişi incelemesinin yapılmasının doğru olup olmayacağı tartışma konusu olur.
Uzman Görüşü ve Bilirkişi Raporu Arasında Çelişki Var İse Yargıtay Ne Yapılmalı Diyor?
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 10.11.2016 tarih, 2015/5127 E. ve 2016/4635 K. sayılı kararında, mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkan bilirkişi raporu ile taraflardan biri tarafından dosyaya sunulan uzman görüşü arasında çelişkiler bulunması halinde, çelişkilerin giderilmesi amacıyla dosyanın “yeni bir bilirkişi heyetine” tevdii edilmesi gerektiğine hükmetmiş ve bunun gerekçesi olarak, uzman görüşü sunan tarafın adil yargılanma hakkının ihlali oluşabileceğine vurgu yapmıştır:
“Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı imalat nedeniyle doğan alacağın tahsili istemine ilişkindir. Dosyada alınan bilirkişi raporuna, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise, uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK"nın 27., Anayasa"nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkını ihlal etmiş olabilecektir. Dosyaya ibraz edilen uzman görüşünde bilirkişi raporu ile tespit edilen görüşlerinin aksine tespit ve görüşler ileri sürülmüş olup, bilirkişi raporu ile uzman görüşü ciddi şekilde çelişkiler içermektedir. Alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edilmesi yerine yetersiz ve esaslı itiraza uğrayan rapora dayanılarak uzman görüşü kararda gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmadan karar verilmiş olması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”
“ … Alınan bilirkişi raporuna davalı vekili esaslı itirazlarda bulunmuş ve bu itirazlarına 6100 sayılı HMK"nın 293. maddesi gereğince alınan uzman görüşünü dayanak olarak eklemiştir. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK"nın 293. maddesinde düzenlenen uzman görüşü, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi ve iddia ve savunmaların ispatı içen kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada özel bilirkişi adı da verilmektedir. Taraflar kendi menfaatlerini koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları halinde olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak ve doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp mahkemeye ibraz edebilecektir. Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması halinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. …. Alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edilmesi yerine yetersiz ve esaslı itiraza uğrayan rapora dayanılarak uzman görüşü kararda gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmadan karar verilmiş olması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.”
Görüldüğü üzere Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, davada mahkemenin aldığı bilirkişi raporu ile tarafın sunduğu uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesinin zorunlu olduğuna ve bunun da ancak mahkemece yeniden bilirkişi raporu alınması yoluyla çözümlenebileceğine hükmetmiştir.
Yargıtay yine açık bir şekilde, uzman görüşünün mahkemece atanan bilirkişi raporuyla çelişmesi durumunda uzman görüşünün değerlendirme dışı bırakılamayacağını içtihat etmiştir. Tarafların davada alınan bilirkişi raporuna uzman görüşüne dayanarak itiraz etmesi durumunda bu itirazların mahkemece değerlendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının bir gereğidir. Yargıtay da, bilirkişi raporu ile uzman görüşün arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla yeni bir bilirkişi raporu alınması ve uzman görüşünün gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmasını hukuki dinlenilme hakkıyla ilişkilendirmiştir.[2]
Doktrin de Çelişkinin Yeni Bir İnceleme İle Giderilmesi Gerektiğini Savunuyor
Nitekim doktrin de bu görüştedir. Uzman kişinin mahkemece dinlenmesi, hakim ve tarafların sorularına cevap vermesi usulünün, uzman görüşünün tarafsızlığının ve bilimselliğinin ortaya çıkması bakımından çok önemli olduğu ifade edilir.[3] Tarafların mahkeme tarafından atanmış bilirkişinin görüşlerine karşı itirazlarını uzman tanığın raporu ile desteklemeleri durumunda mahkeme, uzman tanığın raporunu esaslı bir surette incelemeli, bunu yapmadan bizzat atadığı bilirkişinin raporuna öncelik tanımamalıdır.[4]
Her ne kadar genellemek mümkün değil ise de, uygulamada sıkça karşılaşıldığı üzere mahkemeler uzman görüşlerini ikinci planda tutmakta, daha çok dosyada mübrez bilirkişi raporları doğrultusunda yargılamayı sürdürmekte ve sonlandırmaktadır. Halbuki HMK’da tanımlanan “Uzman Görüşü” müessesesi, görüşü veren uzmanın duruşmaya çağrılıp dinlenilmesine dahi imkan tanımaktadır. Ancak bu da neredeyse hiç başvurulmayan bir yöntem olarak yargı sistemimiz içerisinde varlığını sürdürmektedir. Halbuki mahkemeler kanunun açık hükmü doğrultusunda uzman kişiyi dinlemeli, eğer dinlememe yönünde karar verilecek ise bu karar mutlaka gerekçelendirilmelidir.[5]
Sonuç itibariyle, dosyada mübrez bilirkişi raporu ile taraflardan biri tarafından sunulan uzman görüşünün birbiriyle çelişmesi veya zıt görüşler içermesi halinde yerel mahkemelerce yapılması gereken, yeni bir bilirkişi heyeti oluşturarak, bilirkişi raporu ve uzman görüşleri arasındaki çelişkinin giderilmesini sağlamak ve böylece Yargıtay denetimine elverişli, tarafların iddia ve savunmaları eksiksiz incelenmiş bir şekilde yargılamayı sonuca ulaştırmaktır.
[1]Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu Müesseselerinden Uzman Görüşü, Mayıs 2011, http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/yeni-hukuk-muhakemeleri-kanunu-muesseselerinden-uzman-gorusu
[2] Prof. Dr. Mustafa Serdar Özbek, Türkiye Noterler Birliğinin 2017/1 sayılı Hukuk Dergisi
[3] Prof. Dr. Baki Kuru - Prof. Dr. Ramazan Arslan - Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 456
[4] Dr. Cenk Akil, Medeni Yargılama Hukukunda Mahkeme Tarafından Atanan Bilirkişi-Uzman Tanık Ayrımı, Ankara Barosu Dergisi, 2011/2, s.175
[5] Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez – Prof. Dr. Oğuz Atalay – Prof. Dr. Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, s.799-800
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Haziran 2025 tarihli ve E.2024/237, K.2025/137 sayılı kararıyla (Karar), medeni usul hukukunda köklü bir değişikliğe yol açan önemli bir tespitte bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve aynı...
Anayasa Mahkemesi, 22.10.2024 tarihli 32700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 22.05.2024 tarihli 2022/31465 Esas başvuru numaralı kararıyla (“Karar”); dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması...
Türk hukukunda hâkim olan “usul esastan önce gelir” ilkesi uyarınca dava açma sürelerinin doğru tespiti kritiktir. Anayasa Mahkemesi 02.05.2024 tarihli 2020/13187 E. ve 02.05.2024 K. sayılı kararında (“Karar”), dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye...
Hukukumuzda yargılama usulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile düzenlenir ve her aşamada hak düşürücü süreler öngörülür. Hak düşürücü süreler, süreye riayet etmeyen taraf için hakkın kullanımının ortadan kalkmasına sebep olan bir yaptırım şeklidir...
Müdahale diğer bir ifadeyle davaya katılma, idari yargılama usulünde hukuk yargılamasına kıyasla temel farklılıklar içerir. Bu farklılıklar, idari yargılamada müdahilin hak arama hürriyetini kullanabilmesi bakımından kritik önem taşır. Bilindiği üzere, idari yargılama usulünde, davacı olmanın iki yolu bulunur...
6 Ekim 2023 tarihli 32331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/17969 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 08.06.2023 tarihli kararında (“Karar”) işçilik alacağının ödenmesine ilişkin açılan belirsiz alacak davasının, alacakların belirlenebilir olması nedeniyle dava şartı...
İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“İBBGK”) 2021/5 E. 2023/2 K. sayılı 28.04.2023 tarihli İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’yla (“Karar”) hukuk davalarında hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süre içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...
Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve...
Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin...
Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...