Yargıtay’ın “Selvi Boylum Al Yazmalım” Kararı Işığında Eserin Sahibinin Hususiyetini Taşıması ve Mali Hakların Devri
Giriş
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”), bir fikri ürünün, FSEK anlamında “eser” addedilmesi ve bu kapsamda korunmasını, iki temel şart olarak; söz konusu fikri ürünün FSEK’te açıkça sayılan eser türlerinden birine dahil olması ve sahibinin hususiyetini taşımasına bağlar. Bu çerçevede her fikri ürün, FSEK’te sağlanan korumadan yararlanmaz; bunun için ilgili fikri ürünün, yaratıcısını yansıtması ve belirli bir özgünlük niteliğini aşar nitelikte olması aranır. Diğer bir yandan; FSEK madde 52 uyarınca, bahse konu şartları sağlamakla FSEK’ten doğan korumadan yararlanan bir esere ilişkin mali haklar üzerinde bir üçüncü kişi lehine lisans tesis edilmesi için veya bu hakların bir üçüncü kişiye devri için, bu konuda yazılı bir sözleşmenin yapılması ve tasarrufa konu hakların ilgili sözleşmede ayrı ayrı belirtilmesi gereklidir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2020/8508 esas ve 2022/3996 karar sayılı 24.05.2022 tarihli kararında da bir eserin ne zaman sahibinin hususiyetini taşıdığı ile FSEK madde 52’de öngörüldüğü üzere, bir esere ilişkin mali hakların, ancak hangilerinin devredildiğinin açıkça belirtildiği yazılı bir sözleşme ile devri şartı ele alınır. Karar özellikle sinema filmi ve senaryo eserleri açısından önem taşıyacak nitelikte başkaca açıklamaları da içermektedir. Bu hukuk postası makalesinde, bahse konu karar, özellikle eserin sahibini hususiyetini taşıması şartını ve mali hakların devri konusunu ele alış biçimi ve bunlara yönelik içerdiği yol gösterici nitelikteki açıklamalar açısından incelenecektir.
Karara Konu Uyuşmazlık
Karara konu uyuşmazlıkta, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filminin senaristi olan davacı, filmde sevgiyi ve sevginin büyük emek gerektirdiği temasını öne çıkaran “Sevgi emektir” ibaresinin bir banka reklamında kendisinden izinsiz şekilde kullanılmasının, fikri mülkiyet haklarının ihlali niteliğinde olduğunu ve haksız rekabet teşkil ettiğini öne sürmüştür. Uyuşmazlığı inceleyen ilk derece mahkemesi, davacının, söz konusu sinema filminin senaryosunu romandan uyarladığını, senaryo üzerinde hak iddiasında bulunabileceği tek hususun, hususiyet anlamında senaryoya katkısı olabileceğini, söz konusu sinema filminin ve senaryonun, 1995 yılı öncesinde yapıldığını, bu kapsamda 1995 yılı öncesi yürürlükte olan ve filmi imal ettiren yapımcının eser sahibi sayıldığını öngören FSEK madde 8’in değiştirilen eski halinin uygulama alanı bulacağını değerlendirerek ve dava dosyasında bulunan mali hak devir belgesine istinaden davacının, mali haklarını filmin yapımcısına devretmiş olduğunu ve bu kapsamda sinema eseri ve senaryo üzerinde herhangi bir mali hakkının bulunmadığını ve yapımcı şirketin de, filmin görüntülerinin reklam filminde kullanılması için bankaya izin verdiğini gözeterek, koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davacının fikri mülkiyet haklarının ihlali ve haksız rekabetin varlığı iddiaları ile ileri sürdüğü tazminat taleplerini reddetmiştir. İlk derece mahkemesi ayrıca, belirtildiği üzere sinema filminin yapım yılını ve bunun üzerindeki mali hakların devredilmiş olduğu durumda, film içerisindeki birkaç cümlenin filmden ayrı değerlendirilmesine imkân bulunup bulunmadığının da tartışmalı olduğunu belirtmiştir.
Davacı, ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi de eser niteliğindeki senaryo ile birlikte değerlendirildiğinde, “Sevgi emektir” sözüne ilişkin olarak; FSEK ek madde 2’nin “Bu Kanunun sinema eseri sahipliği ile ilgili hükümleri, 4110 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 12/6/1995 tarihinden sonra yapımına başlanan sinema eserlerine uygulanır” hükmünden hareketle, eski FSEK madde 8’in uygulanacağına ve bu kapsamda, davacının FSEK’dan doğan herhangi bir hak talebinde bulunamayacağına kanaat getirmiştir. Buna ek olarak, “Sevgi emektir” sözünün, film ile özdeşleştiği, filmin senaryosunun bütünü ve filmdeki ifade ve oyunculuk yeteneği ile birlikte etkileyici bir anlam kazandığı ve toplumdaki herkes tarafından kullanılması da dolayısıyla bir hususiyet taşımadığı, herhangi bir kişi tarafından sahiplenilemeyeceği, sinema filminden ayrı bir eser olarak değerlendirilemeyeceğini belirterek ve diğer bir yandan, ilk derece mahkemesinin kararına istinaden, davacının sinema eserine dair tüm mali haklarını zaten yapımcıya devretmiş olmasından bahisle, davacının bu konuda herhangi bir talepte bulunamayacağına hükmederek istinaf başvurusunu reddetmiştir.
Yargıtay Tarafından Yapılan Değerlendirme
Yargıtay incelemesinde öncelikle, senaryonun, bir tiyatro veya sinema eserinin, genel olarak izleyicilere belirli bir plan ve mantık silsilesi içerisinde gösterilmesini sağlayan sahnelerin kurgusu ile anlatımı ve betimlemesi ile yaratılan karakter ve tiplemelerin sözlü ve sözsüz repliklerini konu alan, FSEK madde 2/2 anlamında ayrı bir edebiyat eseri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bir senaryo eserinin baştan itibaren bağımsız bir eser niteliğinde olabileceği gibi, FSEK madde 6 uyarınca, daha önce var olan başka bir eserin işlenmesi suretiyle de oluşturulabileceğini ve bunun, sonraki mükellefin kendi fikri emek ve çabasıyla oluşturulması ve önceki eserden farklılaşarak ve bağımsızlaşarak yeni bir yaratıcı düşünceyi ortaya koyması durumunda, bir “işleme eser” olarak değerlendirileceğini ortaya koymuştur. Nitekim davaya konu filmin senaryosu, davacı tarafından “Kırmızı Eşarp” adlı bir başka eserden esinlenilerek oluşturulmuştur. Yargıtay, bu konuda yaptığı değerlendirme ile, ne zaman bir işleme eserin varlığından söz edilebileceğine dair de yol gösterici bir açıklama sunmuştur. Somut olay özelinde ise, böylelikle, davaya konu senaryonun, bir işleme eser olarak addedilebileceğini ve böyle olmasının, fikri mülkiyet hakları korumasından yararlanması önünde bir engel teşkil etmediğini ortaya koymuştur.
Yargıtay, incelemesinin devamında, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, davacının taleplerinin reddine dayanak gösterilen maddelerden biri olan, yukarıda alıntıladığımız FSEK ek madde 2’nin; senaryo eseri sahiplerinin, 4110 sayılı Kanun öncesinde ve sonrasında da zaten eser sahibi olarak sayılması sebebiyle, senaryo sahibi açısından uygulama alanı bulmayacağını ve dolayısıyla, davacının, belirtilen tarihte de senaryo eseri üzerinde hak sahibi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bu maddenin uygulamasının, anayasaya aykırı olduğu gerekçesi ile diyalog yazarları için kaldırıldığını da vurgulamıştır.
Yargıtay, davacının, sinema filmi ve senaryoya ilişkin mali haklarını yapımcıya devrettiğine dair değerlendirmeyi de ele almış ve davacının, mali haklarını FSEK madde 52’ye uygun olarak yapımcıya devrettiğinin kabul edildiği durumda dahi, bu devrin, filmin, tüm eserlerin koruma süresinin gerçek kişiler için yaşam süresi ve 70 yıl (tüzel kişiler için ise 70 yıl) olacak şekilde yeknesak düzenlendiği 1995 tarihi öncesi çekilmesi ve bu tarih öncesi sinema eserleri için koruma süresinin 20 yıl olması sebebiyle ancak 20 yıl için olabileceğini ve bu 20 yılın sonunda, senaryoya dair hakların kalan koruma süresi için senaryo hakkı sahibine rücu edeceğinin kabulünün gerektiğini belirtmiştir. Yargıtay bu kararında, fikri mülkiyet haklarının eser sahibine rücu etmesi konusu ile ilgili de yaklaşımını ortaya koymuştur. Yargıtay’ın, koruma süresinin uzatılmasından, eser sahibinin yararlanacağını temel alan bu değerlendirmesini; FSEK madde 51/2’deki, ileride çıkarılacak mevzuatla mali hakların kapsamının veya koruma süresinin uzatılmasına ilişkin değişikliklerden yararlanmaktan önceden vazgeçilemeyeceğini öngören düzenlemeye dayandırdığı anlaşılmaktadır. Yargıtay bu madde ile, eserden doğan mali hakların koruma kapsamını genişleten her türlü mevzuat değişikliğinden eser sahibinin yararlanacağının ifade edildiğini belirtmiştir.
Yargıtay, ayrıca, dava dosyasında ibraz edilen mali hak devir belgesinde, davacının, senaryo eser sahibi olarak eserden doğan haklarını sadece sinema gösterimleri yönünden devrettiğini, senaryo eserinin bir reklam filminde ayrı bir ticari kullanım vasıtası kılınması için herhangi bir izin vermediğinin kabulünün gerektiğini, eserin açıkça hangi kapsamda kullanılması için izin verilmiş ise, ancak o kapsamda kullanımının yasal ve meşru olacağını ifade etmiştir. Dolayısıyla Yargıtay, mahkemenin, mali hak devir belgesinde bu konudaki açık bir düzenleme bulunmamasına karşın, sinema eseri yönünden yapılan devirlerin, reklam filmlerini de kapsadığına ilişkin kabulünü yerinde görmemiştir. Yargıtay bu değerlendirmesi ile, mali hakların hukuka uygun şekilde devri için FSEK madde 52’de öngörülen şartlara uyulması gerektiğinin bir kez daha açıkça altını çizmiştir.
Son ve makalenin ana konusunu oluşturan, bir eserin sahibinin hususiyetin taşıması konusunda Yargıtay, bir eserdeki sahibinin hususiyetini yansıtma, yani orijinallik unsurunun, o eserin bir başkası tarafından meydana getirilseydi aynı şekilde ve özellikte yapılmayacak olmasında gizli olduğunu, illa ki çok yüksek bir yaratıcılık ve hayal gücü aranmayacağını; senaryo eserleri yönünden hususiyeti, aynı ana kurgudan yola çıkılarak roman/senaryo yazan kişinin işlediği olaylar örgüsü, yaratılan karakter ve tiplemeler ile o karakterlere yüklenen aksiyon ve repliklerden yola çıkılarak eserin bütünü itibarıyla oluşturduğu genel izlenim ve bıraktığı intibada aramak gerektiğini ifade etmiştir.
Yargıtay, eserin sahibinin hususiyetini taşıması konusunda, H. Arsanlı Fikri Hukuk II’ye de atıfta bulunarak bir eserin, sahibinin hususiyetini yansıtan bir eser olmasının, o eserin baştan sona bütün noktalarında, her cümlesinde özgün olması anlamına gelmeyeceğini, orijinalliğin eserin bütününde olması şart olmayıp nispi nitelikte orijinalliğin de yeterli olduğunu belirtmiştir. Akabinde somut olay ele alınmış; burada değerlendirmenin, fikri mülkiyet haklarının tecavüzüne konu reklam filminde, “Selvi Boylum, Al Yazmalım” filmindeki duyguyu çağrıştıran bir veya birkaç sözcüğün kullanılıp kullanılmadığının tespitinin önem taşıdığı ifade edilmiştir. Yargıtay bu kapsamda yaptığı değerlendirme çerçevesinde; “Sevgi emektir” sözünün, filmden kesitler sunularak gösterilmesinin hem sinema eseri hem de senaryo eserindeki duyguyu çağrıştırdığı kanaatine varmıştır. Bu itibarla, Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozarak somut olayda mahkemenin esas değerlendirmesi gereken konunun; “Sevgi emektir” sözünün ayrı bir eser mahiyetinde olup olmadığı, olmasa bile FSEK madde 83’ten hareketle, “eserin alameti” niteliğinde olup olmadığı ve bu doğrultuda, bahse konu sözün, senaryo eser sahibi olan davacının izni olmaksızın kullanımının, FSEK madde 68 kapsamında esere tecavüz sebebiyle mi yoksa haksız rekabet kurallarına göre mi tazminat konusu olduğuna hükmetmiştir.
Sonuç itibarıyla, Yargıtay’ın bu kararında, bir eserin, sahibinin hususiyetini taşıması konusunda yol gösterici bir yaklaşım ortaya konulmuş; ayrıca, mali hakların devrinde FSEK kapsamında öngörülen şekil şartına uygun şekilde hareket edilmesi gerekliliği bir kez daha vurgulanmıştır. Buna ilave olarak, mali hakların eser sahibine rücu etmesi ile ilgili de önemli bir açıklamaya yer verilmiştir. Diğer bir yandan, Yargıtay, bir sinema filmi ve senaryonun iki ayrı eser olduğunu ifade etmekle birlikte, kararı ile, bir senaryonun içerisinde yer alan cümlenin, somut olayın özellikleri de dikkate alınarak FSEK kapsamında ayrı bir eser sayılıp sayılmadığına yönelik bir değerlendirmenin yapılmasına da kapı aralamıştır.
Sonuç
Yapılan değişiklikleriyle güncel hali görece yeni tarihli bir mevzuat ve oldukça dinamik bir alana ilişkin olması dolayısıyla FSEK’teki düzenlemelerde yer alan kavramlar ve esas alınan ilkelerden bazıları, yargı kararları içerisinde yapılan değerlendirmeler ile açıklık kazanabilmekte, aksi takdirde bu kavramları içeren düzenlemelerin ne şekilde yorumlanacağına dair şüpheler ortaya çıkabilmektedir. Bu kapsamda, bu hukuk postası makalesine konu alınan Yargıtay’ın 24.05.2022 tarihli kararı gibi kararlar, her somut olay birbirinden farklı olsa ve somut olayın özellikleri değerlendirmelerde farklılığa yol açabilse de, önümüze çıkan farklı uyuşmazlıklarda mahkemelerin olası yaklaşımlarına dair bir öngörüye sahip olunmasını sağlamaları açısından önemlidir. Bu kararda da bir fikri ürünün, FSEK anlamında “eser” teşkil etmesinin koşullarından biri olan “eserin, sahibinin hususiyetini taşıması” şartının ne zaman sağlanabileceğine dair öngörüde bulunulabilmesine imkân sağlayabilecek, yol gösterici bazı açıklamalarda bulunulmuştur. Bu açıklamalar ışığında, bu şartın sağlanmasının, o eserin bir başkası tarafından meydana getirilseydi aynı şekilde ve özellikte yapılmayacak olmasında gizli olduğu ve bu konuda yapılacak değerlendirmede, hususiyetin, söz konusu eserin bütünü itibarıyla oluşturduğu genel izlenim ve bıraktığı intibada aranabileceği anlaşılmıştır. Karar’da ayrıca, FSEK madde 52’de düzenlenen, mali hakların devri için öngörülen şekil şartının sağlanmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Karar, mali hakların eser sahibine rücu etmesi konusundaki açıklamaları ile de önemi haizdir. Son olarak, karar kapsamında, senaryo içerisinde yer alan bir cümlenin, “eser” veya “eserin alameti” sayılıp sayılmayacağına dair bir sonuca varılmamış ancak bu konuya işaret edilmesi ile, bu konuda ilerleyen dönemde bir değerlendirme yapılmasına kapı açılmıştır.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.