İşe İade Davasında Delillerin Hatalı Değerlendirilmesine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
Giriş
3 Ekim 2023 tarihli 32681 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/7376 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 11.06.2024 tarihli kararında (“Karar”) işe iade talebiyle açılan davada delillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle başvurucu işçinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini değerlendirmiştir.[1]
Bu çalışmada değerlendirmeye alınan Karar’a konu başvuruya sebebiyet veren maddi vakıalar işçi ile işveren arasında imza edilen ikale sözleşmesini de kapsamaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında sıkça başvurulan ikale sözleşmeleri, uygulamada işçinin iradesinin fesada uğratılıp uğratılmadığına ilişkin tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu konuda yapılan yargılamalarda delillerin değerlendirilme biçimi ise, adil yargılanma hakkı bakımından önem taşır. Bu kapsamda, AYM’nın Karar’ı dikkat çekicidir. Bu çalışmada Anayasa Mahkemesi Kararı’na konu bireysel başvuru ve ilgili yargılama süreci özetlenecek; ardından Mahkeme’nin gerekçeli değerlendirmesi ele alınacaktır.
Bireysel Başvuruya Konu Olay
AYM’ye yapılan başvuruya konu olayda, Başvurucu Yılmaz Korkmaz, Türk Telekom A.Ş.’de ticari faaliyetler sorumlusu olarak görev yaparken, 2 Ağustos 2017 tarihinde ikale sözleşmesiyle iş akdinin sona erdirilmesinin ardından; ikale sözleşmesinin iradesi fesada uğratılarak imzalatıldığını, imzalamadığı takdirde hiçbir alacağının ödenmeyeceği yönünde baskıya maruz kaldığını belirterek, sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri sürmüş ve işe iade davası açmıştır.
Başvurucunun ikame ettiği işe iade davası Ankara 32. İş Mahkemesi’nde görülmüştür. İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada Başvurucu tanık dinletme talebinde bulunmuş ve bu kapsamda tanıkların beyanları alınmıştır. Tanıklar, Başvurucunun iş akdinin sona erdirilmesi sürecinde baskıya maruz kaldığını ve sözleşmeyi imzalamazsa alacaklarının ödenmeyeceği yönünde uyarıldığını ifade etmişlerdir.
Yargılama neticesinde Ankara 32. İş Mahkemesi, 8.3.2018 tarihli kararıyla davayı kabul etmiş; iş sözleşmesinin feshinin geçersiz olduğuna ve Başvurucunun işe iadesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdirilmesi hâlinde, iş hukukunda geçerli olan işçi lehine yorum ilkesinin dikkate alınarak somut şartların değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
İlk derece mahkemesi kararına karşı Davalı Şirket Türk Telekom A.Ş. tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Davalı istinaf gerekçesi olarak ilk derece mahkemesinin yeterli inceleme ve araştırma yapmadığını, sadece Başvurucunun iddiası ve tanık anlatımlarını esas alarak Başvurucu lehine kurduğu hükmün hatalı olduğunu ileri sürmüştür.
İstinaf incelemesini yapan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi (“BAM”), Başvurucunun soyut beyanı dışında iradesinin fesada uğratıldığı yönünde delil bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. BAM’ın kararının gerekçesinde ayrıca ikale teklifinin Başvurucu işçiden geldiği ve Başvurucunun kısa bir süre sonra emekli olduğunu; Başvurucunun baskı altında protokol imzaladığına ilişkin iddialarının soyut nitelikte kaldığını ve bu iddiaların herhangi bir delille desteklenmediğini vurgulamıştır. BAM ayrıca Başvurucuya, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti dışında dört aylık ücret tutarında ek ödeme yapıldığını belirterek, bu ek menfaatin yeterli olduğunu ve geçerli bir ikale ilişkisi bulunduğunu kabul etmiştir.
Kesin nitelikte verilen bu kararın ardından Başvurucu BAM’ın dosyadaki tanık beyanlarını dikkate almaksızın karar verdiğini ve ikale sözleşmesinin geçerliliği konusunda delil bulunmadığı yönündeki tespitlerin eksik incelemeye dayandığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek AYM’ye başvurmuştur.
AYM Değerlendirmesi
AYM, Anayasa’nın 36. maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkının, maddi adaleti değil; usule ilişkin güvenceler yoluyla şekli adaleti sağlama amacı taşıdığını vurgulamıştır. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delil değerlendirmeleri esasen Anayasa’nın 148. maddesi gereği bireysel başvuru denetimi kapsamı dışında olmakla birlikte, açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunması hâlinde Anayasa Mahkemesi’nin müdahalesi mümkün olabilmektedir.
AYM, derece mahkemelerinin delilleri nasıl değerlendirdiğine değil, bu değerlendirmenin yargılamanın adilliğini ortadan kaldıracak ölçüde keyfî ve temelsiz olup olmadığına odaklanır. Dolayısıyla, Mahkeme'nin bu tür bir denetimi, yargılama sonucunu denetlemek değil; yargılama sürecine ilişkin anayasal güvencelerin ihlal edilip edilmediğini incelemek anlamına gelir.
AYM, Karar’a konu olayı bu değerlendirmeler ışığında incelemiştir. Kararda, Başvurucu’nun usulüne uygun biçimde tanık dinletme talebinde bulunduğu, bu tanıkların beyanlarının da başvurucu lehine olduğu, ancak BAM tarafından bu beyanlara hiç yer verilmeden, hatta tanık dinlenmediği varsayımıyla karar verildiği tespit edilmiştir. Oysa ilk derece mahkemesi tanıkların ifadesini talimat yoluyla almış ve beyanlar dosyaya yansımıştır. AYM, BAM kararında bu açık olgunun dikkate alınmamasının, adil yargılanma hakkının usule ilişkin güvencelerini işlevsiz kıldığını değerlendirmiştir.
Bu gerekçeyle AYM, başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmetmiş; ihlalin sonuçlarının giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına karar vermiştir. Kararın gönderileceği yargı merciinin, ihlalin kaynağı olan eksikliği ortadan kaldıracak şekilde yeniden değerlendirme yapması gerektiği belirtilmiştir.
Sonuç
AYM, yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında, tanık delilinin değerlendirmeye alınmamasını, ikale sözleşmesinin şartlarının yerine getirilmiş olmasına rağmen adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir. Bu durum, yargılamada delillerin eksiksiz ve doğru şekilde değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkı açısından önemini gözler önüne serer.
- Bkz Resmi Gazete Anayasa Mahkemesi Kararı 3.10 2023 T., S: 32681 ; ayrıca https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/7376
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Küreselleşmenin bir sonucu olarak iş gücü hareketliliği artmış; birçok Türk vatandaşı, yabancı ülkelerde Türk şirketleri ya da uluslararası işverenler nezdinde çalışmaya başlamıştır. Bu durum, iş ilişkilerinin farklı hukuk sistemleriyle temasını kaçınılmaz kılmıştır...
Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmesi ve bu sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklarda uygulanacak hukukun belirlenmesi işçinin korunması ilkesiyle tarafların hukuk seçimine dayanan irade serbestisi arasında bir denge kurulmasını gerektirir...
İfade özgürlüğü, bireylerin düşüncelerini ve eleştirilerini dile getirme hakkını güvence altına alan temel bir haktır. Ancak bu hak, iş hayatında karşılaşılan zorluklar ve etik normlar çerçevesinde sık sık sorgulanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’ne taşınan bir davada, çalışanların iş yerindeki raporlara itiraz ederken...
İş hukukunda işveren vekili kavramı, işverenin işyerinin ve işletmenin idare ve sevk yetkisini belirli ölçüde devrettiği kişileri tanımlar. Bu isimlerle istihdam edilmeleri doğrudan işveren vekilliği sonucunu doğurmamakla birlikte, işveren vekillerinin genellikle CEO, CFO, genel müdür ve müdür yardımcısı unvanlarıyla...
İşçi ve işveren arasındaki iş ilişkileri diğer tüm sözleşmesel ilişkilerde olduğu gibi çeşitli sebeplerle sona erebilir. İş sözleşmeleri tarafların karşılıklı anlaşması yoluyla feshedilebileceği gibi işçi veya işverenin iş sözleşmesini tek taraflı feshi yoluyla yani bozucu yenilik doğuran hakkın kullanımıyla da...
Günümüzde pek çok iş sözleşmesinde, işveren tarafından tahsis edilen bilgisayar, kurumsal e-posta hesabı ve telefon gibi araçların kullanımı sınırlandırılır ve işverenin bunlar üzerindeki denetleme hakkı düzenlenir. İşveren, bu yönde bir denetim ve gözetim yetkisini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 399...
İşe iade davası açma hakkı, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan (“İş Kanunu”) ve işçi lehine yaratılan, işveren tarafından keyfi veya geçerli bir sebebe dayanmadan fesih yapılmasını önlemeyi amaçlayan iş güvencesi düzenlemelerinden biridir. Bu hak, İş Kanunu’nun 18. ve devamı maddelerinde düzenlenir...
İş ilişkisinin doğası gereği mevcut olan işverenin hâkim durumu, işçinin bağımlılık unsuru ve iş görme borcu, işverenin yönetim hakkının temellerini oluşturur. Yönetim hakkı, yasalara, iş akdine ve varsa toplu iş sözleşmesine aykırı olmamak kaydıyla, işverenin vereceği talimatlar ile...
Rekabet yasağı, çalışanın iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından belirli bir süre boyunca eski işvereniyle aynı faaliyet alanında kendi veya başkası adına rekabet etmesini yasaklayan bir yükümlülüktür. Rekabet yasağı sözleşmesi ile işveren, çalışanın işyerindeki...
4857 Sayılı İş Kanunu’na (İş Kanunu) göre işveren tarafından iş sözleşmesinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedilmesi doğrudan feshin geçersizliği anlamına gelmemektedir. İşçinin İş Kanunu’nda yazılı şartları sağlayarak işe iade davası açması sonucu davanın işçi lehine sonuçlanması halinde...