Adam Çalıştıranın Sorumluluğu ile İlgili TBK m. 66’ya Eklenen Organizasyon Sorumluluğu
Giriş
Bilindiği üzere, kanun koyucu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) yürürlüğe koyarak, 818 sayılı eski Borçlar Kanunu’nda (“eBK”) birçok değişiklik yapmakla kalmamış, aynı zamanda, yeni kanunda birçok yeni kurum ve kavrama yer vermiştir. Bunlardan biri de “organizasyon sorumluluğu”dur. Aşağıda bu kavramla ilgili genel bir takım bilgiler vermek amaçlanmaktadır.
Türk Borçlar Kanununda Organizasyon Sorumluluğunun Düzenleniş Şekli
eBK’nın yürürlükte olduğu dönemde, adam çalıştıranın sorumluluğu eTBK m. 55’te düzenlenmişti. Anılan madde iki fıkradan oluşmaktaydı. İlk fıkrada adam çalıştıranın sorumluluğu ve sorumluluktan kurtuluş beyyinesi, ikinci fıkrada da tazminat ödeyen adam çalıştıranın çalıştırdığı kişiye rücu imkânı düzenlenmişti.
eBK m. 55’e tekabül eden TBK m. 66 ise dört fıkradan oluşmaktadır. Fıkra sayısı değişmiş olmakla beraber maddenin içeriğinde, eski kanundaki düzenlemeler açısından tek yenilik üçüncü fıkrada yer almaktadır. Gerçekten de, “Adam çalıştıranın sorumluluğu” kenar başlıklı hükme göre:
“Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu olmaz.
Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.”
Görüldüğü gibi, aynı eski kanunda olduğu üzere, sorumluluk (f. 1), kurtuluş beyyinesi (f. 2) ve rücu imkânı (f. 4) varlığını korudu. Üçüncü fıkrada ise, her ne kadar ne maddenin kenar başlığında, ne de içeriğinde kavram olarak yer almasa da, bu yeni sorumluluk tipi düzenlenmiş bulunmaktadır.
Bununla beraber, belirtmek gerekir ki, bu düzenleme Kanun’a yeni girmiş bir kavram olmasıyla beraber belirtmek gerekir ki, eskiden de uygulamada kabul gören bir sorumluluk tipiydi. Örnek olarak, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2.10.1978 tarihli ve 11751/10809 sayılı kararı verilebilir. Anılan karara göre “İstihdam eden işin kuvvetine ve önemine nazaran kifayetsiz personel kullanırsa veya işin yapılmasını ya da yürütülmesini tehlikeli bir şekilde düzenlerse organizasyon bakımından kusurlu hareket etmiş olur. Keza istihdam edenin işin yürütülmesini sağlayan çalışma aletlerinin ve kullandığı malzemenin işe yarar olması lazımdır. Eğer çalıştırdığı adamlara tevdi ve teslim ettiği araç ve gereçler ve işte kullandığı malzemeler bozuk ve hatalı ise, yine organizasyon bakımından kusurlu davranmış olur”[1].
Organizasyon Sorumluluğunun Şartları
Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir haksız fiil sorumluluğu ile ilgili aranan genel şartlar organizasyon sorumluluğu açısından da aranır. Diğer bir ifade ile, bir kişinin bu hüküm uyarınca sorumlu olması için, hukuka aykırı bir fiil, zarar ve fiil ile zarar arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. Ancak, TBK m. 66/f. 3’teki sorumluluk bir kusursuz sorumluluktur ve bunun sonucunda da kusur aranmaz.
Düzenleme ile ilgili özel olarak da, adam çalıştıranın sorumluluğundan farklı olarak, organizasyon sorumluluğun doğabilmesi için bir işletmenin varlığı şart olduğu gibi zarara da bir işletmenin faaliyetinin yol açmış olması aranır.
Hükmün Getirdikleri
TBK m. 66/f. 3 hükmünün kanunda yer alması ile beraber, işletme şeklindeki bir organizasyonda adam çalıştıran bir kişi, çalıştırdığı kişiyi seçmede, ona talimat vermede ve onu denetlemede gerekli özeni gösterdiğini ispatlayarak – ve mesela, zararın işletmesinde yeterli sayıda personelin olmamasından doğduğunu ileri sürerek – sorumluluktan kurtulamayacaktır. Aynı zamanda işin gerektirdiği organizasyonun da doğru ve gereklerine uygun bir şekilde kurulduğunu da ispat etmesi gerekecektir.
Bu tip bir sorumluluk, örneğin, editörlerin, gazete çalışanlarının yazdıkları yazılar nedeniyle üçüncü kişilerin haklarının ihlâl edilmesi nedeniyle, bir hastanedeki acil, gece veya pazar günleri hizmetlerinin organizasyonunda veya bir hemşirenin bir komplikasyon hakkında doktoru bilgilendirmemesinde, gece çalışan bir doktorun yorgun vaziyette bir ameliyata katılmasında, riskli bir doğumu doktor yerine ebenin üstlenmesi gibi konularda gündeme gelebilir [2].
Sonuç
TBK 66/f. 3 ile daha önce kanunlarda yer almayan bir sorumluluk düzenlenmiştir. Organizasyon sorumluluğu olarak adlandırılan bu kusursuz sorumluluk tipinin kanunda yer almasıyla beraber, artık işletme şeklindeki bir organizasyonda adam çalıştıranın, çalıştırdığı kişiyi seçmede, ona talimat vermede ve onu denetlemede gereekli özeni gösterdiğini ispatlaması sorumluluğunun doğmaması için yeterli değildir. İşletme organizasyonunun da uygun bir şekilde kurulmuş olması şarttır.
[1] Eski uygulamayla ilgili, bkz. Sabah ALTAY, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Uyarınca Adam Çalıştıranın İşletme Faaliyeti (Organizasyonu) Dolayısıyla Sorumluluğu (TBK 66/3), Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Hukuk Sempozyumu Özel Sayısı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu (3-4 Haziran 2011), Sempozyum No. III, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, s. 178, dn. 7-8.
[2] Bu örnekler için, bkz. Ahmet TÜRKMEN, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Organizasyon Sorumluluğu (TBK m. 66/f. 3), İÜHFM C. LXX, S. 2, Y. 2012, s. 264-265.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Taksitle satım adı altında adî satıma nazaran farklı bir tür satım sözleşmesinin doğuş sebebi, bir yandan satım bedelinin tamamını tek seferde ödeme imkânı bulamayan kişileri satın almak istedikleri şeyden derhal faydalandırmak suretiyle piyasayı canlandırarak üretime katkıda bulunmaktır...
Munzam zarar talebi, para borçlarının geç ödenmesi nedeniyle alacaklının uğradığı ve temerrüt faiziyle karşılanamayan zararın tazminini amaçlayan bir talep türü olarak Türk borçlar hukukunda uzun süredir tartışma konusudur. Özellikle yüksek enflasyon dönemlerinde bu kurumun önemi artmakta; munzam zarar...
Türk Medeni Kanunu’nun (“TMK”) temel ilkelerinden biri olan tapu siciline güven ilkesi, ayni hakların kazanımı ve korunmasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Özellikle uygulamada sıkça karşılaşılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, arsa sahipleri tarafından mülkiyetin (daha basit bir ifade ile, tapunun)...
Kira sözleşmeleri, taşınmazların belirli bir süre ve bedel karşılığında kiracıya kullanım hakkını devreden ve taraflara önemli yükümlülükler getiren sözleşmeler arasında yer almaktadır. Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 310. maddesi uyarınca, bir taşınmazın malikinin değişmesi halinde, yeni malik, kira sözleşmesine...
Kira bedelinin uyarlanması davaları, özellikle ekonomik dalgalanmalar ve piyasa koşullarının değişmesi durumunda sıklıkla karşılaşılan hukuki uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır. Bu davalarda, kira bedelinin mevcut koşullara göre yeniden belirlenmesi talep edilir...
Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 351. maddesi, mülkiyet hakkının devralınmasını takiben yeni malikin kendi ihtiyaçları doğrultusunda taşınmazı tahliye ettirme durumunu düzenler. Bu hükmün, taşınmazda önceden de paydaş olan yeni maliklerin durumuna da uygulanıp uygulanmayacağı çeşitli yargı kararlarına konu...
Ticari ilişkilerin sürdürülmesinde ve ticari uyuşmazlıkların çözümünde kritik role sahip borcun üstlenilmesi ve üçüncü kişinin fiilini (edimini) üstlenme kurumlarının birbiri ile sıklıkla karıştırıldığı görülür. Bu karışıklığı gidermek adına önemli değerlendirmeler içeren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“YHGK”)...
Genel hatlarıyla gereksinim nedeniyle tahliye davası, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 350’nci maddesinde düzenlenen ve kiralanan taşınmazı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri olarak kullanma zorunluluğu bulunması halinde...
Adi ortaklıklar Türk Hukuku’nda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK” veya “Kanun”) 620 ve 645. maddeleri arasında düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi Kanun’da, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır...
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar (“32 Sayılı Karar”) ve 2008-32/34 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ ile bazı sözleşmelerin sözleşme bedelleri ile bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize...
Sözleşmeler hukuku bakımından genel prensip sözleşme serbestisi veya diğer bir deyişle irade serbestisi olmasına rağmen, sorumsuzluk antlaşmaları bakımından, tarafların iradelerine tamamen bir serbesti tanınmamış ve sorumsuzluk antlaşmalarının geçerliliği Türk Borçlar Kanunu’nun...
Anayasa Mahkemesi 14.09.2021 tarihli ve 2018/25663 başvuru numaralı kararında (“Karar”) yaptığı inceleme sonucunda, başvurucu Cahide Demir’in üçüncü kişinin borcunun teminatı olarak kendi taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin, söz konusu üçüncü kişi borçlunun kredi borcunu...
Genel işlem koşulları, yalnızca tüketici işlemlerinde değil; otomotiv, bankacılık, sigortacılık, telekomünikasyon ve enerji gibi belirli sektörlerdeki ticari işlemlerde de yaygın olarak kullanılır. Nitekim, genel işlem koşulları...