Aldatılan Eş Diğer Eşle Beraber Olan Üçüncü Kişiden Tazminat İsteyebilir mi?

Haziran 2018 Murat Develioğlu
% 0

Giriş

Bilindiği üzere, zina Türk Hukuku’nda bir boşanma sebebidir. Gerçekten de, TMK m. 161 uyarınca, eşlerden biri zina ederse, diğeri boşanma davası açabilir. TMK m. 174 uyarınca ise, boşanma talebiyle beraber, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceği gibi, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Yine, bunların dışında, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Bütün bu sonuçlar, aslında, evliliğin eşler arasında nisbi bir takım borçlar doğuran bir sözleşme olmasından kaynaklanmaktadır.

Zina sebebiyle boşanma davası açan eşin, zina eden eşle birlikte olan üçüncü kişiden manevi tazminat talep edip edemeyeceği konusunda ise Kanun’da hiçbir hüküm yer almamaktadır. Bu konu öğretide büyük tartışmalar yaratmış, Yargıtay’ın birçok kararında ele alınmış ve son olarak da, henüz yayınlanmamış olan, 6.7.2018 tarihli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı ile sonuca bağlanmıştır.

Öğretideki Farklı Görüşler

Belirttiğimiz üzere, eşin evlilik sözleşmesinden doğan sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması halinde, diğer eşin zina yapan eşle beraber olan üçüncü kişiden tazminat isteyip isteyemeyeceği oldukça tartışmalı bir konudur[1].

Bir görüşe göre, Kanun’da bu yönde bir düzenleme olmadığı için, üçüncü kişi aleyhine tazminata hükmetmek mümkün değildir. Gerçekten de, bu görüş uyarınca, sadakat yükümlülüğü sadece eşler arasında var olan, nisbi bir yükümlülüktür. Üçüncü kişinin, beraber olduğu kişinin eşine karşı böyle bir yükümlülüğü ise söz konusu değildir. Bu görüş uyarınca, zina yapan eşin ilişki kurduğu erkek veya kadın aldatılan eşin herhangi bir mutlak hakkını ihlal etmiş değildir[2].

Diğer bir görüş uyarınca ise, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı sözleşmesel, nisbi bir sorumluluğu olmasa da, mutlak hakkın ihlalinden doğan sorumluluğu söz konusu olabilir. Şöyle ki, kişinin duygusal varlığının da kişilik haklarına dahil olduğu; evlilik temeline dayalı duygusal ilişkinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla, aldatma durumunda, üçüncü kişinin aldatılan eşin mutlak hakkını Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 49[3] uyarınca ihlal ettiği ve kendisinden manevi tazminat talep edilebileceği kabul edilmelidir[4]. Bu görüşün uzantısı uyarınca da, eğer üçüncü kişi, sırf aldatılan eşe zarar vermek amacıyla hareket ederse, TBK m. 49/f.2 uyarınca sorumlu olur. Gerçekten de anılan hüküm uyarınca, “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

Konu ile İlgili Yargıtay Kararları ve Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kurulu’nun Vardığı Sonuç

Yargıtay’ın da konu ile ilgili farklı kararları bulunmaktadır. Örneğin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 7.6.2016 tarihli bir kararında, şu sonuca varılmıştır:

Sadakat yükümlülüğü sadece eşe ait olduğundan ve yansıma yoluyla da tazminat istenemeyeceğinden birleşen dosya davacısının isteminin tümden reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir. Davalı karşı davacının doğrudan davacıların bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Kanun"da yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. 6098 Sayılı TBK"nın müteselsil sorumluluğa dair hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Davalı - karşı davacı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir. Açıklanan nedenlerle, TBK"nın 58. maddesine göre, davalı - karşı davacının eylemi, davacıların kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Öte yandan, davalı - karşı davacı ile davacı - karşı davalı anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Boşanma davasında taraflar birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talepleri bulunmadığını beyan etmişlerdir. Şu durumda, davalı- karşı davacının eldeki davada evlilik içerisinde gördüğü şiddet sebebiyle davacı - karşı davalıdan talep ettiği manevi tazminat isteğinden anlaşmalı boşanma sırasında feragat ettiği kabul edilmelidir. Boşanmadan sonra ise davacı - karşı davalının kendisine yönelik haksız bir fiili olduğunu ispatlayamamıştır. Bu sebeple davalı karşı davacının da davasının reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.”[5]

Buna karşılık, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 22.3.2017 tarihli kararında ise farklı bir sonuca varmıştır.[6] Anılan karara göre, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur. Diğer bir anlatımla, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na göre, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek duygusal ve cinsel ilişkiye giren davalının sorumluluğu ahlaka ve adaba aykırılık sebebiyle gerçekleşen “haksız fiil”den kaynaklanmaktadır[7].

Yargıtay’ın aynı konudaki farklı kararları, Yargıtay İçtihatı Birleştirme Genel Kurulu’nun toplanması sonucunu doğurmuş ve anılan Kurul, 6.7.2018 tarihinde vermiş olduğu, henüz yayınlanmamış kararında, aldatılan eşin evlilik birliğinin devamı sırasında diğer eşin evli olduğunu bilerek kendisi ile beraber olan üçüncü kişiden manevi tazminat talep edemeyeceğine karar vermiştir.

Sonuç

Aldatılan eşin, eşiyle beraber olan üçüncü kişiden manevi tazminat talep edip edemeyeceği, uzun yıllardır hem öğretiyi, hem de Yargıtay’ı fazlasıyla meşgul eden bir konudur ve bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır. Durum bu olmakla beraber, bu sorun bütün mahkemeler açısından bağlayıcı olan Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı ile çözülmüş ve aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyemeyeceği kabul edilmiştir.

Kaynakça
  • Bu konudaki görüşler için, bkz. Mehmet ERDEM, Aile Hukuk, İstanbul 2018, s. 195 vd.
  • Bu yönde, ayrıca bkz. Kemal OĞUZMAN/Özer SELİÇİ/Saibe OKTAY-ÖZDEMİR, Kişiler Hukuku, İstanbul 2016, s. 183; Rona SEROZAN, s. 464.
  • Anılan hüküm uyarınca, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
  • Bilgehan ÇETİNER, “Aldatılmış Eş Manevî Tazminat Talep Edebilir mi?”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 15 (2), 2016, 523 vd.
  • Y 4. HD, 7.6.2016, 196/7383. Aynı yönde, bkz. Y 4. HD, 7.5.2015, 6538/5839; Y 4. HD, 29.4.2010, 7418/5016.
  • YHGK, 22.3.2017, 4-1334/545.
  • Aynı yönde, bkz. YHGK, 24.3.2010, 4-129/173.


Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.

Diğer İçerikler

Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Davaların Birleştirilmesinde Yeni Bir Dönem
Hukuk Postası
Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Davaların Birleştirilmesinde Yeni Bir Dönem

Anayasa Mahkemesi (AYM), 17 Haziran 2025 tarihli ve E.2024/237, K.2025/137 sayılı kararıyla (Karar), medeni usul hukukunda köklü bir değişikliğe yol açan önemli bir tespitte bulunmuştur. Yüksek Mahkeme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 166. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ve aynı...

Medeni Usul Hukuku 30.09.2025
Güncel Bir Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Dava Dilekçesinde Davalı Adresi ve Kimlik Bilgisi Bildirimi Zorunluluğu
Hukuk Postası
Güncel Bir Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Dava Dilekçesinde Davalı Adresi ve Kimlik Bilgisi Bildirimi Zorunluluğu

Anayasa Mahkemesi, 22.10.2024 tarihli 32700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, 22.05.2024 tarihli 2022/31465 Esas başvuru numaralı kararıyla (“Karar”); dava dilekçesinde davalıların gösterilmeyen adreslerinin ve kimlik numaralarının bildirilmesi için verilen kesin süreye rağmen bu eksikliğin tamamlanmaması...

Medeni Usul Hukuku 31.12.2024
Dava Açma Süresinin Hatalı Tespitine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
Hukuk Postası
Dava Açma Süresinin Hatalı Tespitine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı

Türk hukukunda hâkim olan “usul esastan önce gelir” ilkesi uyarınca dava açma sürelerinin doğru tespiti kritiktir. Anayasa Mahkemesi 02.05.2024 tarihli 2020/13187 E. ve 02.05.2024 K. sayılı kararında (“Karar”), dava açma süresinin hatalı tespit edilmesi üzerine davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye...

Medeni Usul Hukuku 31.08.2024
Davaya Süresinde Cevap Vermeyen Taraf Delil Gösterebilir Mi?
Hukuk Postası
Davaya Süresinde Cevap Vermeyen Taraf Delil Gösterebilir Mi?

Hukukumuzda yargılama usulü, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) ile düzenlenir ve her aşamada hak düşürücü süreler öngörülür. Hak düşürücü süreler, süreye riayet etmeyen taraf için hakkın kullanımının ortadan kalkmasına sebep olan bir yaptırım şeklidir...

Medeni Usul Hukuku 31.03.2024
6545 Sayılı Kanun ile Yargılama Sistemine Getirilen Değişiklikler
Hukuk Postası
İdari Yargılamanın Hukuk Yargılamasından Ayrılan Doğası: Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvurabilmesi
Hukuk Postası
İdari Yargılamanın Hukuk Yargılamasından Ayrılan Doğası: Müdahilin Tek Başına Kanun Yoluna Başvurabilmesi

Müdahale diğer bir ifadeyle davaya katılma, idari yargılama usulünde hukuk yargılamasına kıyasla temel farklılıklar içerir. Bu farklılıklar, idari yargılamada müdahilin hak arama hürriyetini kullanabilmesi bakımından kritik önem taşır. Bilindiği üzere, idari yargılama usulünde, davacı olmanın iki yolu bulunur...

Medeni Usul Hukuku 31.12.2023
Belirsiz Alacak Davası Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı
Hukuk Postası
Belirsiz Alacak Davası Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı

6 Ekim 2023 tarihli 32331 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi (“AYM”) 2019/17969 sayılı bireysel başvuru üzerinden verdiği 08.06.2023 tarihli kararında (“Karar”) işçilik alacağının ödenmesine ilişkin açılan belirsiz alacak davasının, alacakların belirlenebilir olması nedeniyle dava şartı...

Medeni Usul Hukuku 31.10.2023
Kararda Hatalı Gösterilen Kanun Yolu Süresi İçinde Yapılan Başvurunun İncelenmesine İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı
Hukuk Postası
Kararda Hatalı Gösterilen Kanun Yolu Süresi İçinde Yapılan Başvurunun İncelenmesine İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı

İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“İBBGK”) 2021/5 E. 2023/2 K. sayılı 28.04.2023 tarihli İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’yla (“Karar”) hukuk davalarında hükümde kanun yolu süresinin hatalı olarak uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süre içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun...

Medeni Usul Hukuku 30.09.2023
Munzam Zararın İspatına Dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Postası
Munzam Zararın İspatına Dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...

Medeni Usul Hukuku 31.01.2023
Yargıtay Kararları Işığında Medeni Usul Hukuku’nda Kesinlik Sınırı Sorunu
Hukuk Postası
Yargıtay Kararları Işığında Medeni Usul Hukuku’nda Kesinlik Sınırı Sorunu

Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...

Medeni Usul Hukuku 31.10.2022
İfa Zamanı Gelmemiş Alacak İçin Açılmış Davanın Usulden Reddedilmesi Gerektiğine İlişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
Hukuk Postası
İfa Zamanı Gelmemiş Alacak İçin Açılmış Davanın Usulden Reddedilmesi Gerektiğine İlişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...

Medeni Usul Hukuku 31.10.2022
Islah Prosedürünün Uygulaması ile İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Güncel Tarihli Kararı
Hukuk Postası
Islah Prosedürünün Uygulaması ile İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Güncel Tarihli Kararı

Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve...

Medeni Usul Hukuku 31.07.2022
Belirsiz Alacak Davasının Şartlarına İlişkin Güncel Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Postası
Belirsiz Alacak Davasının Şartlarına İlişkin Güncel Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin...

Medeni Usul Hukuku Kasım 2021
Çelişkili Davranma Yasağı
Hukuk Postası
Çelişkili Davranma Yasağı
Medeni Usul Hukuku Eylül 2021
Tebligat Hukukuna İlişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
Hukuk Postası
Kesin Mahkeme Kararlarına Karşı Başvuru Uygulaması
Hukuk Postası
Kesin Mahkeme Kararlarına Karşı Başvuru Uygulaması

Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...


Medeni Usul Hukuku Mart 2021
Türk İspat Hukukunda Delil Sözleşmesi
Hukuk Postası
Türk İspat Hukukunda Delil Sözleşmesi
Medeni Usul Hukuku Ocak 2020
İsviçre Federal Mahkemesi’nin Forum Shopping Kararı
Hukuk Postası
Bölge Adliye Mahkemesi Kararlarına Karşı Kanun Yoluna Başvurulması
Hukuk Postası
Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kuruluşu, Yapısı ve İşleyişi
Hukuk Postası
Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi
Hukuk Postası

Yaratıcı hukuk çözümleri için iletişime geçin.