Son Dönem Yargıtay Kararları Işığında Kamu Düzeni
Giriş
Yabancı mahkeme ve hakem kararlarının Türkiye’de tanınması, tenfizi ve hakem kararlarının iptali süreçlerinde kamu düzeni hem teoride hem de uygulamada en kritik denetim ölçütlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Yargıtay kararları, kamu düzeni kavramının kapsamı ve uygulanma biçimine ilişkin içtihadın yönünü belirler. Bu makale, daha önce yayımlanan “Tenfiz Engeli Olarak Kamu Düzeni”[1] başlıklı değerlendirme yazımızın devamı niteliğinde olup, önceki çalışmada kamu düzeni kavramının teorik çerçevesi ve 2012 tarihli İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulu kararı ile şekillenen genel ilkeleri ele alınmış ve o dönemki Yargıtay kararları ışığında açıklamalara yer verilmişti. Bu makalede ise, son yıllarda verilen Yargıtay kararları üzerinden uygulamadaki yansıma ve gelişim aktarılır.
Yabancı Hakem Kararının Ceza Mahkemesi Kararıyla Çelişmesi Tek Başına Tenfiz Engeli Oluşturmaz
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“HGK”) 08.11.2023 tarihli kararında, Milletlerarası Ticaret Odası nezdinde verilen yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi talebi incelenmiştir. Söz konusu tahkim yargılamasında yargılama iki aşamalı yürütülmüştür ve sonunda 13.12.2012 ve 19.06.2013 tarihli iki hakem kararına hükmedilmiştir. Tenfiz sürecinde her bir hakem kararı yönünden ayrı kamu düzenine aykırılık iddialarında bulunulmuştur.
İlk derece mahkemesi, 13.12.2012 tarihli hakem kararının, Türk ceza mahkemelerince verilmiş kesin bir kararla çeliştiği; 19.06.2013 tarihli hakem kararı yönünden ise, kararın dayanağını oluşturan değerleme raporunun davacı tarafından hazırlanmış olmasına ve başlangıçta sunulması reddedilmesine rağmen, hakem heyetinin emri ve gizlilik kararıyla yalnızca ticari sır içermeyecek şekilde dosyaya sunulması; raporu kimin hazırladığı bilgisinin gizli tutulması ve raporun yalnızca davalı asil dışlanarak değerlendirilmesi gibi gerekçelerle, silahların eşitliği, ispat hakkı ve yargılamanın aleniyeti ilkelerinin ihlal edildiğini belirterek her iki karara ilişkin tenfiz taleplerini kamu düzenine aykırılık nedeniyle reddetmiştir.
Dosya Yargıtay’a gitmiş; Yargıtay, 13.12.2012 tarihli hakem kararı ile ceza mahkemesi kararı arasında beraat gerekçesi dikkate alındığında çelişki bulunmadığı, zira ceza yargılamasında mahkûmiyet için yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği ve suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiğini ifade etmiştir. 19.06.2013 tarihli hakem kararı yönünden ise, hükme esas alınan rapordan ise değerleme ile ilgili olmayan kısımların çıkarılması ve davalı asilin raporu görmemesinin tahkim usulüne aykırı olduğuna dair somut delil sunulmadığı gerekçesiyle bu hususun kamu düzenine aykırılık oluşturmadığı değerlendirilmiş ve bu nedenle ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur.
Bozma üzerine davalı taraf karar düzeltme talebinde bulunmuş, bu talebi inceleyen Yargıtay, taraflarca kararlaştırılmış usul kurallarına aykırı şekilde raporun yalnızca kısmen sunulması, hazırlayan kişilerin isimlerinin gizlenmesi, değerlemede esas alınan model ve metotların açıklanmaması, bu kişilerin çapraz sorgulanmasına imkân tanınmaması ve tüm bu sınırlamaların hukuken geçerli ve makul bir gerekçeye dayanmaması nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ve bunun da kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini tespit etmiştir. Ancak Yargıtay ilk derece mahkemesinin her bir hakem kararı yönünden ayrı ayrı hüküm kurması gerekirken tek bir hüküm kurmasını usul ve yasaya aykırı bulmuş, bu nedenle kararı ilk bozma gerekçesinden farklı bir gerekçeyle bozmuştur. Farklı gerekçeye dayalı bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesi önceki kararında direnmiş, direnme kararı temyiz edilerek HGK önüne gelmiştir.
HGK, 19.06.2013 tarihli hakem kararıyla ilgili olarak, bu kararın kapsam dışında bırakıldığını ve davacı tarafın bu kararı temyiz etmesinde hukuki yarar bulunmadığını belirterek temyiz talebini reddetmiştir. 13.12.2012 tarihli hakem kararıyla ilgili olarak, Yargıtay, aynı maddi vakıaya ilişkin ceza mahkemesince verilen beraat kararının, hakem kararının tanınması ve tenfizine engel teşkil etmediğine hükmetmiştir; zira ceza mahkemesi söz konusu fiillerin suç oluşturmadığını belirtmiş, ancak bu fiillerin hukuka aykırı olup olmadığına dair açık ve kesin bir değerlendirmeye yer vermemiştir. Kaldı ki, hakem heyeti tarafından verilen karar, ceza yargılamasından farklı olarak, taraflar arasındaki sözleşmeye dayalı bir yükümlülüğün ihlali gerekçesiyle tesis edildiğinden, ceza mahkemesi kararıyla doğrudan bir çelişki de bulunmamaktadır. HGK yerel mahkemenin tanıma ve tenfizi reddetmesine ilişkin kararının doğru olmadığını belirterek, 13.12.2012 tarihli hakem kararına ilişkin yerel mahkeme kararını bozmuştur. Mahkemenin her bir hakem kararı için ayrı ayrı hüküm kurması gerekirken tek bir karar vermesi de ayrıca usule aykırı bulunmuştur[2] .
Süresi Dolan Sözleşmedeki Tahkim Anlaşması Fiilen Devam Eden İlişkiye Uygulanmaz
HGK’nın 29.11.2023 tarihli kararında, taraflar arasında daha önce imzalanan ve iki yıl süreli olan 01.01.2008 tarihli distribütörlük sözleşmesinde yer alan tahkim anlaşmasının, bu sürenin sona ermesinden sonra taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmaksızın fiilen devam eden ilişki bakımından geçerli olup olmayacağı değerlendirilmiştir.
Davacı, sözleşmenin sona ermesinden sonra da ticari ilişkinin sürdüğünü, ancak bu ilişki yazılı bir sözleşmeye dayanmadığı için geçerli bir tahkim anlaşmasından söz edilemeyeceğini ileri sürerek dava açmıştır. Davalı ise süresi sona ermiş olan 01.01.2008 tarihli sözleşmedeki tahkim anlaşmasını ileri sürerek, davanın görev yönünden reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi, taraflar arasında 2008 tarihli yazılı sözleşme olmasa da bu sözleşmenin fiilen sürdürüldüğünü ve tarafların tahkim anlaşmasını da bu çerçevede kabul ettiğini belirterek tahkim itirazını kabul etmiş, davayı görevsizlik nedeniyle reddetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi bu kararı onamıştır.
Fakat Yargıtay bu kararı bozmuş; süresi dolan bir sözleşmede yer alan tahkim anlaşmasının, taraflarca açıkça yazılı olarak yeniden kabul edilmediği sürece yeni ilişkiye uygulanamayacağını belirtmiştir. Bozma kararında, tahkim iradesinin açık ve tereddütsüz bir biçimde ortaya konulması gerektiği, tahkim yargılamasının istisnai nitelikte olduğu ve bu nedenle genişletici yorumlanamayacağı vurgulanmıştır.
Direnme üzerine dosya HGK önüne gelmiş, HGK da Daire görüşünü benimseyerek, süresi dolmuş sözleşmenin tahkim anlaşmasının yeni döneme teşmil edilemeyeceğine, tahkim anlaşmasının asıl sözleşmeden bağımsız olduğu ve geçerliliğinin açık, yazılı tahkim iradesine bağlı bulunduğuna karar vermiştir.
Bu kapsamda, HGK taraflar arasında yazılı şekilde yürürlük süresi dolan bir sözleşmedeki tahkim anlaşmasının, tarafların açık bir şekilde bu anlaşmayı yeniden kabul ettiklerine dair irade beyanı bulunmadıkça, daha sonra fiilen sürdürülen ticari ilişki bakımından geçerli kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır[3].
Tacir Olmayan Kişi Hakkında Verilen Yabancı İflas Kararının Tanınması Kamu Düzenine Aykırıdır
Yargıtay 09.05.2023 tarihli kararında iflas hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi talebinde kamu düzeni değerlendirmesi yapmıştır. Somut olayda, davacı hakkında Hollanda mahkemesi tarafından verilen bir iflas kararının Türkiye'de tanınması ve tenfizi istenmiş, ancak ilk derece mahkemesi davacının Türkiye'de tacir olmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. İlk derece mahkemesi, İcra ve İflas Kanunu’nun (“İİK”) 43. maddesine atıfla yalnızca tacir olan veya özel kanunlarla iflasa tabi tutulan kişilerin iflasına karar verilebileceğini ve bu sınırlamanın kamu düzenine ilişkin olduğunu belirtmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi ise, davacının tacir olmaması nedeniyle tanınması talep edilen yabancı kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olduğunu vurgulayarak istinaf talebini esastan reddetmiştir.
Yargıtay da bu gerekçeyi yerinde bulmuş ve kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek onama kararı vermiştir. Sonuç olarak Yargıtay, yabancı iflas kararlarının tanınmasında kişinin Türkiye’de tacir olup olmadığının dikkate alınmasının ve İKK’nın 43. maddesindeki sınırlamanın kamu düzeni kapsamında değerlendirilmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varmıştır[4] .
Usulüne Uygun Çağrıya Rağmen Toplantıya Katılmayan Hakem Varlığında Verilen Karar Tenfize Engel Değildir
Yargıtay 12.09.2023 tarihli kararında, üç kişilik hakem heyetinin karar alırken usule uygun hareket edip etmediğini ele almıştır. Somut olayda, taraflarca belirlenen üç hakemden biri, kendisine bildirilen toplantı tarihine rağmen sağlık ve iş gerekçeleriyle toplantılara katılamamış, buna rağmen diğer iki hakem tarafından karar alınmıştır. İlk derece mahkemesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”) m. 295/2 uyarınca iki hakem tarafından verilen kararın geçersiz olduğu kanaatine varmıştır. Mahkeme ayrıca, Yargıtay içtihatları uyarınca, üç kişilik hakem heyetinde iki hakem tarafından, üçüncü hakemin katılımı olmaksızın yapılan müzakere sonucunda verilen kararın da geçersiz sayıldığını değerlendirmiştir. Bu nedenle, söz konusu usule aykırılık taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi, HMK m. 439’da yer alan iptal sebepleri kapsamında resen dikkate alınması gereken bir husus olduğu kanaatine varılarak, HMK m. 439/2-ğ gereğince kararın kamu düzenine aykırı olduğuna karar vermiştir.
Ancak Yargıtay bu yaklaşımı yerinde bulmamıştır ve kararında HMK madde 295/2 uyarınca usulüne uygun şekilde toplantıya çağrılan hakemlerden birinin katılmaması nedeniyle, diğer iki hakemin aynı yöndeki oyuyla alınan kararın geçerli olduğu ve bu durumun kamu düzenine aykırılık oluşturmadığı belirtilmiştir. Bu karar, tahkim sürecindeki usule ilişkin şekli eksikliklerin her zaman kamu düzeni ihlali olarak değerlendirilmemesi gerektiğine işaret etmektedir[5] .
Hakem Kararında Yer Alan Bileşik Faiz Uygulaması Kamu Düzenine Aykırılık Oluşturmaz
Yargıtay 16.06.2022 tarihli kararında, Londra’da verilen bir yabancı hakem kararının Türkiye’de tenfizi talep edilmiştir. Davalı taraf, taraflar arasında geçerli bir tahkim anlaşması bulunmadığını, hakemin atanmasının usule aykırı olduğunu ve hakem kararındaki bileşik faizin kamu düzenine aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesi, navlun sözleşmesine yapılan atıflarla oluşturulan tahkim anlaşmasının New York Konvansiyonu kapsamında geçerli olduğunu ve bileşik faiz uygulamasının da tek başına kamu düzeni ihlali sayılmayacağını belirterek tenfize karar vermiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi bu kararı onamış, Yargıtay da temyiz incelemesinde mahkeme kararlarını hukuka uygun bulmuştur. Bu kararda, atıf yoluyla oluşturulan tahkim şartlarının geçerliliği, hakem atanma sürecindeki eksikliklerin istisnaları ve bileşik faize ilişkin kamu düzeni istisnasının sınırları detaylı şekilde değerlendirilmiştir. Karar, tahkim iradesinin yorumunda sözleşme metnine yapılan atıfların yeterli kabul edilmesini ve hakem kararına konu birleşik faize ilişkin değerlendirmelerde revizyon yasağı ilkesinin korunmasını desteklemektedir[6] .
Cezai Şartın Fahiş Olup Olmadığı Kamu Düzeni Kapsamında Değerlendirilmez
Yargıtay 20.06.2022 tarihli kararında, İstanbul Tahkim Merkezi tarafından verilen hakem kararının iptali talebini incelenmiştir. Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan sulh protokolündeki ayartmama yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle kararlaştırılan cezai şarta ilişkindir. Davacılar, cezai şartın fahiş olduğu, bilirkişi incelemesi yapılmadığı, tanık beyanlarının dikkate alınmadığı, ayartmama yükümlülüğünün rekabet hukukuna aykırı olduğu ve bu nedenle kamu düzenine aykırılık teşkil ettiği gerekçeleriyle hakem kararının iptalini talep etmiştir.
Ancak Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi’nin; tahkim anlaşmasının taraflar arasında geçerli şekilde kurulduğu, hakemin tahkim anlaşması kapsamında ve yetkisini aşmadan karar verdiği, tahkim yargılamasının taraflar arasında kararlaştırılan İstanbul Tahkim Merkezi seri tahkim kurallarına uygun yürütüldüğü, tarafların eşitliği ve hukuki dinlenilme hakkına riayet edildiği, bilirkişi incelemesi yapılmamasının hakemin takdirinde olduğu ve rekabet yasağına dayalı ayartmama yükümlülüğünün kamu düzenine aykırılık teşkil etmediği yönündeki gerekçelerini yerinde bularak kararı onamıştır.
Kararda özellikle, cezai şartın fahiş olup olmadığının kamu düzeni kapsamında değerlendirilemeyeceği, bu yönde yapılacak bir incelemenin yerindelik denetimi anlamına geleceği vurgulanmıştır. Ayrıca, ayartmama yükümlülüğünün süresiyle sınırlı olduğu, özel hukuk ilişkisi niteliği taşıdığı ve çalışma özgürlüğüne aykırılık teşkil etmediği ifade edilmiştir. Rekabet Kurulu’nun münhasır yetkisinin, özel hukuk uyuşmazlıklarında tahkim yargılamasını engellemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Böylece, cezai şartlara ilişkin kamu düzeni iddialarının sınırları netleştirilmiş ve hakem kararının esasına girilerek denetim yapılamayacağı ilkesi bir kez daha teyit edilmiştir[7] .
Yabancı Taraflar Arasında Akdedilen Sözleşmelerde 805 Sayılı Kanun Tenfiz Engeli Oluşturmaz
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2023 tarihli kararında, Davalı, sözleşmenin Türkçe olmaması nedeniyle 805 sayılı Kanun’a aykırılık oluşturduğunu, tahkim öncesi zorunlu sulh görüşmesinin gerçekleştirilmediğini, kamu sağlığı açısından sözleşme konusu tesisin riskler içerdiğini ve savunma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, hem usulî (adil yargılanma hakkının ihlali, savunma hakkının sınırlandırılması, tahkim öncesi sulh yükümlülüğünün yerine getirilmemesi) hem de esasa (çevre ve iş güvenliği açısından kamu sağlığını tehdit eden tesisin varlığı) ilişkin nedenlerle hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğunu savunmuştur.
İlk derece mahkemesi, söz konusu sözleşmenin yabancı şirketler arasında düzenlendiğini ve kamu düzenine aykırılık teşkil etmediğini belirterek tenfize karar vermiştir. Tesise ilişkin kamu sağlığına yönelik iddiaların ise içerik denetimi kapsamında değerlendirileceği, hakem kararının esasıyla ilgili bu tür tartışmaların tenfiz engeli oluşturmayacağı ifade edilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi, sözleşmenin taraflarının yabancı şirketler olması nedeniyle 805 sayılı Kanun’un ancak her iki tarafın da Türk vatandaşı olması halinde uygulanabileceğini belirtmiş; bu nedenle sözleşmenin ve dava dilinin yabancı dilde olmasının kamu düzenine aykırılık oluşturmadığını vurgulamıştır. Mahkeme ayrıca, tarafların tahkim sürecinde karşılıklı dava açmak suretiyle savunma haklarını kullanabildiklerini, bu çerçevede adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edilmediğini tespit etmiştir. Yargıtay da temyiz incelemesinde bu değerlendirmeleri yerinde bularak, savunma hakkının kısıtlanmadığını, kamu düzenine aykırılığın bulunmadığını ve hakem kararının usul ve yasaya uygun şekilde verildiğini belirterek tenfiz kararını onamıştır. Özellikle, tahkim sürecinde karşı dava açılması, gerekli delillerin sunulmasına olanak sağlanması ve usuli hakların kullanılabilmesi gibi hususların adil yargılanma iddialarını geçersiz kıldığı, esasa ilişkin kamu sağlığı ve çevre güvenliği itirazlarının ise hakem kararının esasına ilişkin değerlendirme niteliği taşıdığı ve bu nedenle kamu düzeni ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır[8].
Aynı Uyuşmazlık Hakkında Verilen Çelişkili Hakem Kararları Kamu Düzenine Aykırıdır
Yargıtay 15.6.2022 tarihli kararında, İstanbul Ticaret Odası Tahkim Merkezi nezdinde verilen hakem kararlarının iptali talebi incelenmiştir. Taraflar, aynı sözleşmeden kaynaklanan iki ayrı tahkim dosyasında, farklı sıfatlarla yer almıştır. 2019/7 sayılı dosyada portföyü devreden taraf davacı iken, 2019/9 sayılı dosyada devralan şirket davacı sıfatındadır. Her iki tahkim dosyasında farklı tek hakemler tarafından karar verilmiş, ancak sözleşmeye taraf olan şirketin edimlerini yerine getirip getirmediği hususunda farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi, iki hakem kararı arasında taraf ve talepler yönünden birebir örtüşme bulunmadığı, hakemin delilleri serbestçe değerlendirme yetkisinin bulunduğu ve bu farklılığın iptal sebebi oluşturmayacağı gerekçesiyle iptal taleplerini reddetmiştir.
Yargıtay ise kararında, her ne kadar esasa girme yasağı gereği hakem kararlarının esası denetlenemeyecek olsa da aynı maddi vakıalara ilişkin farklı hakem kararlarının verilmesinin çelişkili sonuçlar doğurabileceğini ve bu durumun hukuki güvenlik, şeffaflık ve istikrar ilkelerini zedeleyerek kamu düzenine aykırılık teşkil edebileceğini vurgulamıştır. Yargıtay’a göre, 2019/7 sayılı tahkim dosyasında davacının edimlerini eksik yerine getirdiği tespiti yapılmışken, 2019/9 sayılı tahkim kararında aynı tarafın sözleşme bedelini iade talebinde bulunamayacağı ve yükümlülüklerini yerine getirdiği değerlendirmesi yapılmıştır. Bu çelişki nedeniyle, 2019/7 sayılı kararın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması ve kesin hüküm etkisinin değerlendirilmesi gerekirken, bu yapılmaksızın hüküm kurulması usule ve kamu düzenine aykırı bulunmuştur.
Sonuç olarak, Yargıtay, hakem kararları arasında aynı maddi vakıalara ilişkin çelişki bulunduğunu ve bu durumun kamu düzenini ihlal ettiğini belirterek kararı bozmuştur[9].
Sonuç
Yargıtay, son yıllarda kamu düzeni kavramını dar yorumlamakta ve hakem kararlarına karşı açılan iptal ve tenfiz davalarında yerindelik denetiminden kaçınmaktadır. Yargıtay’ın genel yaklaşım tahkim dostu bir çizgide ilerlemektedir. Bu durum, Türkiye’de tahkimin gelişimi açısından olumlu bir yargısal tutumu yansıtmaktadır.
- Kamiloğlu, Mehveş Erdem. 2021. "Tenfiz Engeli Olarak Kamu Düzeni." Erdem & Erdem. Erişim tarihi: 1 Haziran 2025 (https://www.erdem-erdem.av.tr/bilgi-bankasi/tenfiz-engeli-olarak-kamu-duzeni).
- Yargıtay HGK, 08.11.2023, 2022/660 E., 2023/1066 K.
- Yargıtay HGK, 29.11.2023, 2023/11-103 E., 2023/1185 K.
- Yargıtay 6. HD, 09.05.2023, 2023/1965 E., 2023/1732 K.
- Yargıtay 6. HD, 12.09.2023, 2023/2416 E., 2023/2676 K.
- Yargıtay 11. HD, 16.06.2022, 2020/7985 E., 2022/4932 K.
- Yargıtay 11. HD, 20.06.2022, 2021/3492 E., 2022/5025 K.
- Yargıtay 6. HD, 12.12.2023, 2023/3007 E., 2023/4212 K.
- Yargıtay 11. HD., 15.6.2022, 2022/2105 E, 2022/4906 K.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.