Yargıtay’ın 11.06.2019 Tarihli Kararı Işığında Kısmi Hakem Kararlarının Tanınması
Giriş
Uluslararası ticari tahkimde verilen hakem kararlarının yabancı ülkelerde hüküm ve sonuç doğurabilmesi için “tanıma” ve “tenfiz” süreçlerinden geçmesi gerekir. Bu süreç hem New York Sözleşmesi hem de Türk hukukunda Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu (“MÖHUK”) hükümleri ile düzenlenmiştir. Uygulamada en tartışmalı meselelerden biri, tahkim yargılaması sürerken verilen kısmi veya ara kararların tanınmasının mümkün olup olmadığıdır. Bu hukuk postası makalesinde, Yargıtay’ın 2019 tarihli kararı çerçevesinde kısmi hakem kararlarının Türk mahkemeleri nezdinde tanınması meselesi ele alınacaktır.
Karara Konu Uyuşmazlık
Somut olayda taraflar arasında imzalanan ön anlaşma ve taslak hisse alım sözleşmesinde tahkim şartı düzenlenmiş; davalı ön anlaşmadaki tahkim şartına dayanarak açtığı tahkim davasında, hakem heyeti hisse alım sözleşmesine dayalı talepleri de karara bağlamış ve davacı aleyhine tazminata hükmetmiştir. Davacı, bunun üzerine ICC nezdinde yeni bir tahkim başvurusunda bulunmuş; ICC Hakem Mahkemesi 12.05.2014 tarihli kararında, ilk hakem heyetinin yetkisini aştığını ve hisse alım sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından münhasır yetkinin kendisine ait olduğunu tespit etmiştir. Davacı, bu ICC kararının Türkiye’de tanınmasını talep etmiştir.
Taraflar arasında imzalanan ön anlaşma ve hisse alım sözleşmesinde ayrı ayrı tahkim şartları düzenlenmiştir. Davalı tarafın ön anlaşmadaki tahkim şartına dayanarak Milletlerarası Ticaret Odası Milletlerarası Ticaret Odası (“ICC”) nezdinde açtığı tahkim davasında, hakem heyeti hisse alım sözleşmesine dayalı talepleri de karara bağlamış ve davacı aleyhine tazminata hükmetmiştir. Bunun üzerine davacı, hisse alım sözleşmesindeki tahkim şartına dayanarak ICC nezdinde ikinci bir tahkim başvurusu yapmış ve 12.05.2014 tarihli hakem kararı ile hisse alım sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından münhasır yetkinin ikinci heyete ait olduğu hüküm altına alınmıştır. Davacı, ön anlaşmayla ilgili olarak başlatılan ilk tahkim yargılamasında davalı lehine verilen hakem kararının her an Türkiye'de icra ve infazına teşebbüs edilebileceğini ileri sürerek, hisse alım sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından münhasır yetkinin ikinci heyete ait olduğuna ilişkin 12.05.2014 tarihli hakem kararının Türkiye’de tanınmasını talep etmiştir.
Davalı, tanıma talebine konu hakem kararının, hakem heyetinin kendi yetkisine dair vermiş olduğu bir karar olduğu, bu bağlamda ara karar niteliğinde olup, uyuşmazlığın esasına dair bir hüküm içermediğinden kesin delil veya hüküm etkisi yaratacak ve dolayısıyla tanımaya konu olabilecek bir karar olmadığını ve davacının hukuki yararının bulunmadığını ileri sürmüştür.
İlk derece mahkemesi, davaya konu hakem kararının uyuşmazlığın esasına ilişkin nihai bir hüküm teşkil etmediğini, yalnızca yetki meselesine dair bir ara karar niteliğinde olduğunu belirterek, ara kararların tanınamayacağı gerekçesiyle davayı hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddetmiştir.
Davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine uyuşmazlığı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, MÖHUK m.60 uyarınca hakem kararlarının tanınması ve tenfiz edilebilmesi için kararın kesinleşmiş veya taraflar için bağlayıcı olması gerektiğini vurgulamış; dava konusu kararın kesinleşme şerhi taşımadığını ve icra edilebilir nitelikte olmadığını, ara karar mahiyetinde bulunduğunu, bu nedenle tanınamayacağını belirterek istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
Yargıtay Tarafından Yapılan Değerlendirme
Yargıtay incelemesinde uyuşmazlığın temelini, ikinci tahkim yargılamasında verilen 12.05.2014 tarihli kararın mahiyeti itibarıyla tanınmaya elverişli olup olmadığı sorunu oluşturmuştur. İlk derece ve istinaf mahkemeleri bu kararın yalnızca bir ara karar niteliğinde bulunduğu ve bu nedenle tanınamayacağı sonucuna ulaşmışken, Yargıtay farklı bir değerlendirme yapmıştır. Yargıtay, öncelikle ara karar ile kısmi karar arasındaki ayrıma işaret etmiş; ara kararların tahkim yargılaması devam ederken usule ilişkin meselelerde veya geçici tedbir mahiyetinde verilen, uyuşmazlığın esasını çözmeyen kararlar olduğunu, buna karşılık kısmi kararların uyuşmazlığın bağımsız ve ayrılabilir bir bölümünü kesin biçimde hükme bağladığını belirtmiştir. Bu çerçevede Yargıtay, dava konusu hakem kararının taraflar arasındaki yetki uyuşmazlığını kesin olarak çözdüğünü, bu yönüyle uyuşmazlığın ayrılabilir bir parçası hakkında nihai nitelik taşıdığını kabul etmiştir. Yargılamanın devam etmesi, bu kısmi kararın icra edilebilirliğini ortadan kaldırmaz; önemli olan kararın belirli bir uyuşmazlık yönünü kesin olarak hükme bağlamış olmasıdır.
Yargıtay ayrıca tanıma ve tenfiz açısından hangi ölçütün esas alınması gerektiği üzerinde durmuş ve New York Sözleşmesi’nin V.1(e) maddesi ile MÖHUK hükümlerini birlikte değerlendirmiştir. New York Sözleşmesi’nde yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi için öngörülen şartlardan biri kararın “binding” yani taraflar için bağlayıcı olmasıdır. Türk hukukunda uzun süre uygulanan “kesinleşme” ölçütü, Yargıtay’a göre, Türkiye’nin New York Sözleşmesi’ne taraf olmasından sonra bağlayıcılık kriteri çerçevesinde yorumlanmalıdır. Somut olayda ICC Tahkim Kuralları uyarınca hakem kararlarının taraflar için bağlayıcı olduğunun kabul edildiği, ayrıca ICC’den alınan bir yazıyla da bu hususun teyit edildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla dava konusu kısmi karar, verildiği anda bağlayıcı nitelik kazanmıştır.
Son olarak Yargıtay, davacının hukuki yararının bulunmadığı yönündeki değerlendirmeyi de isabetli bulmamış; tanıma talebinde hukuki yararın geniş yorumlanması gerektiğini ifade etmiştir. Zira kısmi kararın Türkiye’de tanınması, taraflar arasında daha sonra doğabilecek icra ve tenfiz süreçlerinde davacıya hukuki koruma sağlayacak, kararın kesin hüküm ve kesin delil etkisinden yararlanmasına imkân tanıyacaktır. Bu sebeplerle Yargıtay, dava konusu kısmi hakem kararının tanınabilir olduğunu, davacının bu yönde hukuki yararının mevcut bulunduğunu tespit etmiş ve ilk derece ile istinaf mahkemelerinin kararlarını bozmuştur.
Sonuç
Yargıtay’ın 11.06.2019 tarihli kararı, Türk hukukunda kısmi hakem kararlarının tanınmasına ilişkin önemli bir emsal teşkil eder. Bu kararda Yargıtay, ara karar ile kısmi karar arasındaki sınırı belirginleştirmiş, kısmi kararların uyuşmazlığın bağımsız bir bölümünü kesin biçimde çözdüğü ölçüde tanımaya elverişli olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca, New York Sözleşmesi’nin bağlayıcılık kriterini esas alarak Türk hukukundaki geleneksel “kesinleşme” şartını çağdaş bir yorumla yeniden değerlendirmiştir. Nihayetinde Yargıtay, tanıma davalarında hukuki yarar kavramını da geniş yorumlayarak, kısmi hakem kararlarının tanınmasının ileride doğabilecek uyuşmazlıkların önlenmesine ve tarafların hukuki öngörülebilirliğinin artırılmasına hizmet edeceğini kabul etmiştir.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Tahkime elverişlilik, belirli bir uyuşmazlık konusunun tahkim yoluyla çözüme elverişli olup olmadığının tespitini ifade eder ve uluslararası ticari uyuşmazlıkların çözümünde tahkimin temel bir yönünü oluşturur...
Yabancı mahkeme ve hakem kararlarının Türkiye’de tanınması, tenfizi ve hakem kararlarının iptali süreçlerinde kamu düzeni hem teoride hem de uygulamada en kritik denetim ölçütlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Yargıtay kararları, kamu düzeni kavramının kapsamı ve uygulanma biçimine ilişkin içtihadın yönünü...
Bilindiği üzere, itirazın iptali davası, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinde düzenlenen ve borçlunun icra takibine yaptığı itirazı hükümden düşürmeyi amaçlayan özel bir dava türüdür. Takibin devamını sağlamayı amaçlayan bu dava türünün hukuki niteliği konusunda doktrinde farklı görüşler...
16 Aralık 2024 tarihinde, Londra Uluslararası Tahkim Divanı (“LCIA”) 22 Temmuz 2017 ile 31 Aralık 2022 arasındaki dönemi kapsayan üçüncü grup hakemin reddi talebine ilişkin kararlarını yayımladı. LCIA ayrıca, temel hukuki temaları ve analitik eğilimleri ortaya koyan ayrıntılı bir yorum yayımlamış olup...
Milletlerarası Ticaret Odası (“MTO”), 2023 yılı uyuşmazlık çözümü istatistiklerine ilişkin raporunu (“Rapor”) yayınlayarak uluslararası tahkimin gelişen görünümüne ışık tuttu. İstatistikler, tahkimin birçok farklı sektörde tercih edilen bir uyuşmazlık çözüm mekanizması olduğunu ve çok çeşitli uyuşmazlıklarda...
Sendikasyon kredileri küresel finansman modelleri arasında önemli bir yere sahiptir. Sadece 2023 yılında ABD’de şirketlere 3.655 adet sendikasyon kredisi sağlanması ve bu kredilerin değerinin 2.4 trilyon dolara ulaşması, Avrupa’da ise söz konusu işlem hacminin 1.186 sendikasyon kredisi ile 679 milyar dolar...
İhtiyati haciz, alacaklının alacağını güvence altına almak amacıyla borçlunun malvarlığına geçici olarak el konulmasıdır. İhtiyati haciz, alacaklıların haklarını koruma altına almak için önemli bir araç olmakla birlikte kötüye kullanılmasının önlenmesi amacıyla Türk Hukukunda belirli ve sıkı şartlara bağlanmıştır...
Tarafların tahkim yolunu seçmesinin en önemli nedenlerinden birisi de hakemlerini özgürce seçebilme olanağıdır. Taraflara tanınan bu özgürlük, tahkimi, tarafların yargılamayı yürütecek hakimleri belirlemek yetkisinden yoksun oldukları, devlet mahkemeleri önündeki yargılamalardan da ayırır...
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 12.10.2022 tarihli kararıyla tahkim anlaşması bulunan uyuşmazlıklarda ihtiyati tedbir kararına itiraz halinde devlet mahkemelerinin yetkili olduğuna karar verdi...
Uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesine ilişkin irade açıklaması tahkim sözleşmesinin temel kurucu unsurudur. Geçerli bir tahkim sözleşmesinden bahsedilebilmesi için tarafların tahkim iradelerinin ihtilafa yer vermeyecek şekilde ortaya çıkması gerekir...
Hollanda Tahkim Enstitüsü Vakfı (NAI) yeni tahkim kurallarını yayınladı . 1 Mart 2024 itibarıyla yürürlükte olan 2024 NAI Tahkim Kuralları, bu tarih veya sonrasında açılan tahkim yargılamalarında uygulanır. Bu makalede 2024 NAI Tahkim Kuralları ile gelen temel yenilikler ele alınacaktır...
Ticari hayatı dönüştüren internet kendine has uyuşmazlıkları beraberinde getirir. İnternet sitelerine erişimi kolaylaştıran alan adları, kimi zaman bilinçli olarak tanınmış bir markayla karıştırılacak benzerlikte kayıt ettirilir. Marka hakkı sahibi bu gibi kötü niyetli kayıt hallerinde yerel mahkemeye alternatif olarak alan...
ICC Tahkim ve ADR Komisyonu (“Komisyon”), olası uyuşmazlıkların önlenmesi ve tüm paydaşların ilişkilerinin güçlendirilmesi amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm (“ADR”) mekanizmalarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla yeni bir rehber ve rapor yayımladı. Uyuşmazlıkların Etkin Yönetimi Rehberi, en uygun...
Birleşme ve Devralmalar (“M&A”), şirketlerin veya varlıkların birleşme, devralma, varlık satın alma veya yönetimin devralması gibi çeşitli finansal işlemler yoluyla yeniden yapılandırılmasını ifade eder. Bu Hukuk Postası Makalesi, hakem heyetleri önüne gelen M&A uyuşmazlıklarını ele alır.
Tahkim uygulaması çerçevesinde esasa girme yasağı (revision au fond) mahkemelerin bir hakem kararını incelerken uyuşmazlığın esasına dair bir inceleme yapmayacakları anlamını taşır. Bu yasak en temelde iptal davaları ile tenfiz süreçlerinde karşımıza çıkar. Bir hakem kararına karşı başvurulabilecek tek kanun...
Türk hukukunda taraflar, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri haklarla ilgili olarak doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların hakemler tarafından çözülmesi konusunda anlaşma yapabilir. Bununla birlikte, taşınmazın aynına ilişkin haklar ile iflas hukuku, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar gibi...
4 Eylül 2020 tarihinde, Milletlerarası Ticari Tahkim Konseyi (“ICCA”) çatısı altında bir çalışma grubu “Milletlerarası Tahkimde Fiziki Duruşma Hakkı Mevcut Mudur?” başlıklı bir araştırma projesine başladı. Covid-19 salgını nedeniyle birçok tahkim duruşması çevrimiçi olarak gerçekleştirildi...
Dubai Uluslararası Tahkim Merkezi, 25 Şubat 2022 tarihinde tahkim kurallarını değiştirdi. 2022 Tahkim Kuralları 2 Mart 2022 tarihinde yayınlandı ve 21 Mart 2022 tarihinde yürürlüğe girdi. Kurallar 21 Mart 2022’den sonra yapılan tahkim davalarına uygulanır, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde tahkim...
Achmea’nın AB-içi yatırım uyuşmazlıklarında doğurduğu tartışma katlanarak devam ediyor. Son olarak Paris İstinaf Mahkemesi, Polonya aleyhine sonuçlanan yatırım tahkimlerinde verilen hakem kararlarının Achmea gözetilerek iptaline hükmetti...
Türk hukukunda hakem kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yolu, iptal davası olarak düzenlenir. Yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamalarında 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (“MTK”) uygulama alanı...
Bilindiği üzere Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) bir kararı sonrasında AB-içi uyuşmazlıkların tahkimde görülmesi ve özellikle Enerji Şartı Anlaşması (“EŞA”) altında tahkim konusunda sorunlar ortaya çıkmıştır...
Şirketler hukukunda tahkim uygulaması tahkime elverişlilik konusu başta gelmek üzere birçok açıdan tartışmalı unsurlar barındırır. Bu uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunun kabul edildiği hukuk sistemlerinde dahi esas sözleşmeye tahkim şartının konulup konulamayacağı...
Yargılama süreçlerine doğrudan etkisi olan teknoloji kullanımındaki büyük artış tahkim için de yararlı oldu. Özellikle dijitalleşme ile tahkim yargılamasının şekli, tarafların gereksinimlerini de dikkate alarak, zaman ve maliyet verimliliğini arttıracak şekilde değişti. Bu doğrultuda ve COVID-19 pandemisine önlem...
Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), 6 Mart 2018 tarihinde oldukça tartışmalı bir karara imza attı.[1] 1991 tarihli Hollanda-Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nda yer alan tahkim klozunun Avrupa Birliği (“AB”) hukukuna aykırılığına hükmedilen Achmea kararı, yatırım tahkiminde uzun soluklu tartışmaları beraberinde...